26 Mayıs 2013 Pazar

The Notebook*

Allie: Kimi seçersem seçeyim birileri mutsuz olacak.
Noah: Lanet olsun birilerinin ne istediğini bırak! Sen ne istiyorsun?

Noah:
Benimle kalsan ne olur sanki ?
Allie: Seninle kalmak mı neden ? Halimize bak şimdiden kavga etmeye başladık.
Noah: Evet hep böyle yapıyoruz ! Kavga ediyoruz. Ben kibirli sersem biri olmaya başladığım zaman, sen bunu bana söylüyorsun. Sen baş ağrısı olmaya başladığın zaman da,  ben sana bunu söylüyorum. Senin duygularını incitmeye korkmuyorum. Çünkü sen yine bir sonraki baş ağrıtıcı bir şeyi yapmaya koyuluyorsun.
Allie: Ne olmuş yani ?
Noah: Yani ilişkimiz kolay olmayacak. Gerçekten zorlu olacak ve buna her gün katlanmak zorunda olacağız. Ama ben bunu istiyorum. Çünkü seni istiyorum. Senin tamamını sonsuza dek istiyorum.

24 Mayıs 2013 Cuma

Görünmez çemberim

      İnsanlık gerçekten yalnız olarak dünyaya gelmesine rağmen aslında çok kalabalık değil miyiz? Fazlaca insan, fazlaca yüz, fazlaca düşünce ve duygu.Zamanla bir çember oluşturur insan kendine.İnsanları hayali bir şekilde içine doldurduğu çember. Ne boyutu vardır bunun ne rengi ne de deseni.Sadece soyutun ötesinde bir çember.Farkına varmadan sıralarız bu insanları.Aslında önemli değildir mesleği,yediği,giydiği.Sadece beraber olmak istediğimiz insanlardan oluşur o kadar.Sonuçta yalnızız ve yalnızlığımızla beraberiz..İnsanlar yanlış kişilerle karşılastığı için bu kadar dar ve pis çemberlerle dolu. Yanlış insan, yanlış birliktelik...
      Özlem bana demisti ki; 'İnsan aradığı kitabı bilmeli, kendine hitap etmeyen, yanlis kitapla karsılaşırsa okuyamaz zaten'. Ya yarıda kalır serüven ya da bitmesi icin çevirilen sayfalar. Tam da bu değil midir yaşanan? Aslında hayal kırıklığıyla gelip hayal kırıklığıyla terk ediyoruz bu yasamı. İnsan sürekli yaşayınca da bu güvensizliği,umut kalıyor geriye ne de bunun önüne geçilebilecek seyler. Ta ki yaninda beliren bir dosta kadar. Ta ki o dostun yanindaligini hisettigin ana kadar.
     Bak ne diyeceğim süslü cümlelerle anlam katmaya çalışmak yerine yaşanılanın kendi anlamına dayanarak yazacağım.  Tam yanımda oturan biri var. Tam dibimde. Her an her saniye yanımda olduğunu benimsediğim biri. Tam şurda tam yanım. Ne rengimiz önemli ne de (po)popüler olmak. Sanırım tam da burda ortaya çıkıyor zaten dostluk. Bu öyle bişey  ki telefondan türkçe karakterlerle yazmaya çabalatan bir şey. Her neyse. Sanır ki insan dost demek dertleşmekten başka birşey değil sanır ki sürekli aptal sevgili davaları konuşulmalı. YAPMAYIN. Şu koca hayatta odun sevgili dışında bir çok konu var. Deneyin. Dost demek ap ayrı bir şey.  Mesela suratına baktığınız zaman biliceksiniz ruh halini. Mesela yazım tarzından anlaşılacak dargınlık. Benim iste tam yanımda oturan Özlemle ilgili örnek vericem biraz. Ben bu insanın suratına baktığımda kitaplar geçiyo aklımdan yüzlerce kitap. Çünkü biliyorum o kitapları çok sever. Bir sürü şakalar espriler geçiyo. Güldüklerimiz hatta kahkaha atarken karnımıza giren o ağrılar. Dalga geçtiğimiz düşüşlerimiz tabi bizim dememizle kuğu hallerimiz. Ya öyle bir dostluk ki gençliği tam yaşamak. Hangi arkadaş grubu oylamış insanları. Ben suratına baktığımda bir sürü efsane film, dizi hissediyorum.  Ted'i , tony'yi, robin'i, bozok'u,meggie'yi... Ben birinde Kurt Cobain'i görüyorum. Çünkü biliyorum ki baktığım kişi onu son derece sevmekte, çünkü son derece değer vermekte. Ben birine baktığımda adliye sarayına bakıyorum.  Ellerinde dosyalarla mahkeme salonuna yürüyen başarılı bir avukat görüyorum. İşte tam da bundan özlem denince aklıma Adliye Sarayı geliyor, bundan dolayı Kurt Cobain geliyor. Tam da bundan kitaplar değerleniyor gözümde. O kadar farklı noktalarımız var ki grubumuzda deger vermek 2 katı oluveriyor. Esnerken ağlayan,  garip fobileri olan ve sağlam bir kişiliğe kim değer vermezki. O benim  'hah işte en yakın arkadaşım diyebilecegim biri. Bir de atse var ki o ayrı bir bölüm.  Bu yazının önemi şu ki dostlarınızı iyi tanıyın belki bizim kadar sağlam dostluk elde edersiniz
-Beril

17 Mayıs 2013 Cuma

Yüzüklerin Efendisi*


Herşey, Büyük Yüzükler’in yapımıyla başladı. Üçü, Elfler’e verildi. Tüm varlıklar içinde, ölümsüz,
en bilge ve en adil olanlara. Yedisi, Cüce Efendiler’e. Büyük madenci
ve dağ salonlarının ustalarına. Ve dokuz dokuz yüzük, İnsan ırkına bahşedildi.
Diğer hepsinden çok iktidar isteyenlere. Çünkü, her ırka hükmedecek güç ve istek,
bu yüzüklerin içine sıkıştırılmıştı.

10 Mayıs 2013 Cuma

B-

Bazı arkadaşlarım var ki hayatımda sahip olabileceğin en değerli ve en güzel hediyeler benim için.Evrenin adeta 'bak bu kişileri senin mutlu olman için gönderiyorum'der gibi bir hali var.Burada sadece onlardan biri olan Berilden bahsedeceğim.Film,sinema,kitap,müzik hakkında konuşmaya aç olduğum zaman berille konuşmak her şeyi yerine oturtuyor.Resmen konuşmaya doyabiliyorum.Biz oturup saatlerce bugün ne giysek,hangi oje sürsek diye düşünen bir arkadaşlık geliştirmedik.Bizler birbirimizin mimiklerinden,yazı tarzından,sesinden ne demek istediğini o an da neler hissettiğini anlayan bir arkadaşlık geliştirdik.Ona yazdığım ama veremediğim bir sürü mektupla dolu kutu.Beni her şeyiyle çok iyi tanıyan  bir arkadaşa sahibim ben.Hayallerinde bile 'Mesela Özlem'in kapısına Kurt Cobain'in mezarının fotoğrafı ve tabiki o fotoğrafta mezarın üstündeki çiçekle beraber özlemin resmi' diye cümleler kuran bir arkadaşa sahibim.Hasta olduğumda günde 2 defa arayıp nasıl oldun diyen,ilaç saatlerimi takip eden aile bireyim.Onunla konuşurken hayatıma bir aynadan bakıyorum gibi hissettiğim tek kişi.Adalet Sarayına girerken arayacağım,çıkışta beni çicekle bekleyecek olan nadir kişilerden.Bir sene sonraki doğum günüme şimdiden hazırlık yapan cicim benim.Her şey belki değişir ama bizim dostluğumuzun hep aynı kalacağına inancım hep sonsuz olarak bitireceğim bu hayatı