İnsanlık gerçekten yalnız olarak dünyaya gelmesine rağmen aslında çok kalabalık değil miyiz? Fazlaca insan, fazlaca yüz, fazlaca düşünce ve duygu.Zamanla bir çember oluşturur insan kendine.İnsanları hayali bir şekilde içine doldurduğu çember. Ne boyutu vardır bunun ne rengi ne de deseni.Sadece soyutun ötesinde bir çember.Farkına varmadan sıralarız bu insanları.Aslında önemli değildir mesleği,yediği,giydiği.Sadece beraber olmak istediğimiz insanlardan oluşur o kadar.Sonuçta yalnızız ve yalnızlığımızla beraberiz..İnsanlar yanlış kişilerle karşılastığı için bu kadar dar ve pis çemberlerle dolu. Yanlış insan, yanlış birliktelik...
Özlem bana demisti ki; 'İnsan aradığı kitabı bilmeli, kendine hitap etmeyen, yanlis kitapla karsılaşırsa okuyamaz zaten'. Ya yarıda kalır serüven ya da bitmesi icin çevirilen sayfalar. Tam da bu değil midir yaşanan? Aslında hayal kırıklığıyla gelip hayal kırıklığıyla terk ediyoruz bu yasamı. İnsan sürekli yaşayınca da bu güvensizliği,umut kalıyor geriye ne de bunun önüne geçilebilecek seyler. Ta ki yaninda beliren bir dosta kadar. Ta ki o dostun yanindaligini hisettigin ana kadar.
Bak ne diyeceğim süslü cümlelerle anlam katmaya çalışmak yerine yaşanılanın kendi anlamına dayanarak yazacağım. Tam yanımda oturan biri var. Tam dibimde. Her an her saniye yanımda olduğunu benimsediğim biri. Tam şurda tam yanım. Ne rengimiz önemli ne de (po)popüler olmak. Sanırım tam da burda ortaya çıkıyor zaten dostluk. Bu öyle bişey ki telefondan türkçe karakterlerle yazmaya çabalatan bir şey. Her neyse. Sanır ki insan dost demek dertleşmekten başka birşey değil sanır ki sürekli aptal sevgili davaları konuşulmalı. YAPMAYIN. Şu koca hayatta odun sevgili dışında bir çok konu var. Deneyin. Dost demek ap ayrı bir şey. Mesela suratına baktığınız zaman biliceksiniz ruh halini. Mesela yazım tarzından anlaşılacak dargınlık. Benim iste tam yanımda oturan Özlemle ilgili örnek vericem biraz. Ben bu insanın suratına baktığımda kitaplar geçiyo aklımdan yüzlerce kitap. Çünkü biliyorum o kitapları çok sever. Bir sürü şakalar espriler geçiyo. Güldüklerimiz hatta kahkaha atarken karnımıza giren o ağrılar. Dalga geçtiğimiz düşüşlerimiz tabi bizim dememizle kuğu hallerimiz. Ya öyle bir dostluk ki gençliği tam yaşamak. Hangi arkadaş grubu oylamış insanları. Ben suratına baktığımda bir sürü efsane film, dizi hissediyorum. Ted'i , tony'yi, robin'i, bozok'u,meggie'yi... Ben birinde Kurt Cobain'i görüyorum. Çünkü biliyorum ki baktığım kişi onu son derece sevmekte, çünkü son derece değer vermekte. Ben birine baktığımda adliye sarayına bakıyorum. Ellerinde dosyalarla mahkeme salonuna yürüyen başarılı bir avukat görüyorum. İşte tam da bundan özlem denince aklıma Adliye Sarayı geliyor, bundan dolayı Kurt Cobain geliyor. Tam da bundan kitaplar değerleniyor gözümde. O kadar farklı noktalarımız var ki grubumuzda deger vermek 2 katı oluveriyor. Esnerken ağlayan, garip fobileri olan ve sağlam bir kişiliğe kim değer vermezki. O benim 'hah işte en yakın arkadaşım diyebilecegim biri. Bir de atse var ki o ayrı bir bölüm. Bu yazının önemi şu ki dostlarınızı iyi tanıyın belki bizim kadar sağlam dostluk elde edersiniz
-Beril