20 Şubat 2014 Perşembe

Genelden Özele

Bundan önce onun hakkında bir çok yazı yazdım. Sadece bir tanesini burada paylaştım. Orada anlattığım onu tanımadan nasıl aşık olabildiğim idi. Şimdi ise o büyük adamın doğum günü için geçtim bilgisayarın başına. Şimdi bir sürü sözcük sıralayacağım ama asla anlatmak istediğim gibi olmayacak. Aslına bakarsanız sözcüklere dökmek çok zor. Herkese oturup anlatmak daha da zor. Çünkü garip yani hayatınızda hiç olmayan ve olmayacak birine aşık olmak. Garip ama dünyanın en güzel duygularından biri vesselam.
 Küçükken gördüğüm her sanatçıya oyuncuya veya başkasına aşık oldum sanırdım. Halbuki alakası bile yokmuş. Karşılıksız hiç görmediğin halde sevmekmiş sonraları anladım. Çok bambaşka bir şey okur. Karşılıklı yaşadığın ya da platonik yaşadığın aşklardan çok başka. O kadar güzel ki en sevdiğim sözcüğü kullanılabilecek. Ben sevgimi böyle yaşama taraftarıyım okur. Yapamıyorum öyle her yer de ''ben onu çok seviyorum! En çok ben seviyorum! aman tanrım dünyanın en yakışıklısı! Yaşasın biz bir topluluğuz''. En güzeli sadece yazıyla anlatmak belkide. Bundan seneler önce başladım rock müzik dinlemeye. Açık olmak gerekirse Pink Floyd ile başladığım yolculuğa Nirvana ile devam ettim. Nirvana şarkısını dinlediğimde kendimi daha iyi hissetmiştim sanki. Şimdi olduğu gibi. Kurt'un sesindeki tınıyı sevmiştim. Bir insana sigarayı bu kadar çok yakıştırmamıştım. Aslına bakarsanız şimdi aramızda olmasını yaptığı müziğe devam etmesini,insanları kendine hayran bırakmasını isterdim. Ama yazdığı intihar mektubunu okuyup da ondan yaşamasını beklemek bencillik olurmuş gibi geliyor artık bana. Hayatını zirvede bırakmış 27ler kulübünün nadide üyelerinden. KURT COBAIN. Umarım orada daha da mutlusundur. Ümit ediyorum ki müziğin hep yaşar. Sen var olsan da olmasan da. Belki de olay farklı tarzından kaynaklıydı. Ya da kendime yakın hissetmemden. Geçmek bilmeyen ağrıları için,saçları için,sigarası,sesi,gülüşü,kazakları,gitarı,en sevdiği kitabı,mektubu içindi her şey. Ben Kurt'ün bizlere ve müzik tarihine bir armağan olduğunu düşünüyorum. Hem de eşi bulunmaz armağanlardan biri olduğunu. O kadar seviyorum ki yatağımın karşısındaki koskaca bir duvar Kurt ile kaplı. Sarılarak yattığım yastığım Kurt baskılı. 70 yaşına da gelsem hiç yanımdan ayırmayacağım kitap ayracım Kurt resimli. Hiçbir ünlüyü ki onu ünlü diye adlandırmak istemiyorum ancak kimseyi onun kadar sevmeyeceğim. Yıllar önce sevdiklerime bakıp dediğim 'hif bu neymiş' demeyeceğim onun için. Nereye gitsem götüreceğim sevgimi. Biliyorum ki mezarına benim için çiçek bırakıcak bir arkadaş. Bugün belki bir yerler de yağmur yağıyor belki güneş açıyor. Kimine göre gökyüzü ağlıyor kimine göre gülüyor. Ama ben biliyorum ki 27ler kulübü şuan Kurt'e bizlerden çok daha güzel bir parti hazırlıyorlardır. Bir videosuna denk gelmiştim yıllar önce,resmine,sesine. Şimdi bile ne zaman canım sıkkın olsa açar nirvana dinlerim. Bir video bulur Kurt'ün sesini dinlerim. Ritme kapılıp gittiğimden belkide daha sakin oluyorum. Öyle her zaman dinleyemem Nirvana. Özel anlara yakışmalıdır çünkü. Her şarkısı bağırarak söylenmelidir. Ben ki hayatta şarkı söylemem karaoke de Nirvana şarkısı söyleme vaktidir dostlar.Hadi şimdi sarı,kahverengi,kırmızı,sarı zamanı.
Sadede gelmekte fayda var çünkü onu ne kadar çok sevdiğimi saatlerce yazsam da anlatamayacağım. Bugün güzel bir gün. Bugün Kurt Cobain'in doğum günü okur. İyi ki doğmuş,iyi ki!
''Tanrım sen konuyu biliyorsun,amin''
En önemlisi de ölüm kimseye bu kadar yakışmamıştı büyük adam
''Im so happy cause today.They're in my head. I'm so ugly. But that's ok.'Cause so are you. We've broke our mirrors.''

13 Şubat 2014 Perşembe

Başlığın sonu

Bugün dostlar bugün çok özel bir gün. Ne sıcağından daha özel ne de yılından çünkü dostlar bugün her yıl tam da 13'ünü güzelleştiren bir gün. Yıllar önce hayatıma fark etmeden anlam katılmış oysa ki ben daha yoktum bile. Oldukça tuhaf değil mi?
 Yıllar önce biri doğdu. Bembeyazdı eminim. Kocaman yanaklarıyla gülen biri. Hemen dibimizde yaşadı çocukluğunu belki 30 adım vardı belki yoktu. Büyüdü güle güle belki düşe düşe bi şekilde büyüdü. Gün geldi okumayı öğrendi ama öyle öğrendi ki bırakamadı bir daha. Kelimeleri o kadar iyi kavradı, sarmaladı ki bırakamadı. Cansız olan kitaplar canlandı sevdi onu güldürdü onu çünkü Şubat ayının 13'ünde biri dünyaya geldi ve iyi ki geldi.
 Yıllar önce biri doğdu. Kahkahalarla karışık belki ucundan trajediler oldu biraz üzüntü birikti ucunda ama büyüdü yine. Etrafında ki insanlara hep bir şeyler kattı. Kah kitap okuttu kah bilgi verdi kah özgüveni getirdi.
 Yıllar önce biri doğdu. Ne kadar korkutsa da çok iyi abla oldu. Sevdi kardeşini ördü saçlarını. severdi örgüyü katlanarak gelmiş ki sevgisi hala çok sever.
 Yıllar önce biri doğdu. Öğrendi müziğin en güzelini. Keşfetti en güzel filmini. Hep hayranlıkla izledi filmini bir kez daha, bir kez daha... onundu çünkü o film. Ona aitti. Buldu en güzel dizelerini. Kitaplığına ekledi bir sürü şiiri. Kardeşi şanslıydı çünkü ablası çoğu şeyin bilgisine sahipti-sahip.
 Yıllar önce biri doğdu. Lise hayatına ilk adım attığında,hayat değişmeye başladığında bilmiyorduk hiç birimiz kimdir bu kız? ne bilir? ne söyler? ne sever?
 Yıllar önce biri doğdu. Geldi en güzel dost oldu. Dost kelimesinin gerçek anlamı oldu. Gökyüzündeki dedeme arkadaş etti dedesini, beraber izledik maviliğimizi. Geldi hayatıma kitap oldu, kitaptaki anlatılmayacak kadar güzel kelimeler oldu. Girdi hayatıma şiir oldu. Bir şairin -Ece Ayhan- en sevdiği satırı oldu.Kanbağı olmadan kardeş oldu bana. Hemen dibimde ki koruyup kollamaya çalıştığım kardeşim. Abla oldu bana yıllardır hasretini çektiğim ablam oluverdi korudu kolladı beni. Geldi hayatıma dünyada ki tüm avukatlar oluverdi. Tüm Adliyelerde, Saraylarda, Mahkemelerde dolaşıverdi. Cübbesiyle gülümsemeyi verdi bana. Dava oldu, Adalet oldu, Hak oldu, Sevgi oldu. Yeşil oldu, Mavi oldu, Gri oldu renk renk bulundu. Geldi özellik kattı hayatıma. Korku kattı. Gidecek ablam, kardeşim, dostum korkusu oldu. Sahne oldu hayatıma. Onun için oynayacağım müzikal oyunlar oldu. Söz oldu. Değer oldu. Aileden oldu. Kurban olduğum oldu. Çok şey oldu. Şuan ki gibi gözyaşı oldu. 3 yıl önce geldi hayatıma lois oldu.
Kardeşiniz var mı bilmiyorum eğer bizim gibi dostluğunuz varsa olmasa bile kardeş olmayı anlıyorsunuz. Bir şeye üzüldüğünde nasıl canınız yandığında anlıyorsunuz. Keşke hepinizin özlemi benim gibi tanıma fırsatı olsaydı. Gerçekten. Çünkü inanıyorum ki herkesin özlem gibi dosta sahip olması gerekir. Ne mutlu ki ben buna sahibim, bir eküriye sahibim!
İyi ki doğdu. Lois iyi ki doğdun. Nice dost yıllara.. Şimdi izninizi isteyerek birkaç fotoğraf paylaşmak istiyorum.


  Öncelikle bu fotoğrafın anlamını aktarayım: evet görüldüğü üzere fotoğrafta 3 kişi var ve benim iddiam şu ki arkadaki kişi tiyatronun hayaleti. tamam bu saçma oldu ama supernatural izleyen insanlarız hadi amaa..
                              Bu da siyah-beyaz hali..


anlamı: beril şöyle şeyler yapma insanlar senin için üzülecek temalı bir fotoğraftır kendileri.

'okula giderlerken enerji sarf etmeden kayarak giden insanlar'  not: benim dışımda kimse düşmedi. Hee bu arada merdivenlerden kayarak düşmeme rağmen hiç bir yerimin kirlenmemesine şahit olan insandır Özlem.

                             'Konuşmaktan film izlemeye zaman kalmadı' temalı.


'Hesap makinasıyla fotoğraf çekildik,çok net çıktı' temalı.
......
Şimdi özrünüze sığınarak..
                                        'Tanrı Beril'i sarışınlıktan korusun'



                                           VE EVET BİZ, ÜÇÜMÜZ...
                          Doğru ya başlığın sonu, Bugün dostlar bugün çok özel birgün.
                          Sürç-i lisan ettiysem affola.
                          Saygı ve Sevgilerimle... Beril.









12 Şubat 2014 Çarşamba

Geriye Kalan Üç İki

Hep anlatma isteği ile dolu değil miyiz bizler? Hep bir bağırma,sinir,agresiflik,iyi-kötü çatışması içinde değil miyiz? Etkileniyoruz ister istemez.Birinin çıkıp ''ben etkilenmiyorum''demesi zor gibi görünüyor bana. Bir de etkilendiğimiz yetmezmiş gibi insanlara belli etmemeye çalışırız. Niye yaparız ki bunu? Canımız değiller mi hepsi? Bırak bilsinler işte.Zorlamanın ne anlamı var? Sıkıntı yaratmamıza ne gerek var? Bir sıkıntımız olduğunda halde neden ısrarla anlatmayız ki bizler? Kendimizi mi kandırmak isteriz yoksa karşımızdakini mi hiçbir zaman çözemeyeceğim. Belki de kimi zaman bekleriz ki onlar anlasınlar. İçimizden ''anla işte'' diye söyleniriz. Ama sırf kendimizi gıcıklık olsun diye söylemeyiz,anlatmayız. Tüm bu olan bitenler arasında gerçeklerde vardır. İnsanlar kendilerini anlatmaktan yorulur okur. Hani o sürekli kendinden bahseden insanlar bile yorulurlar. Hele de anlatılacak şeyler dertlerimiz ise bin kat daha yoruluruz,zorlanırız. Zahmetli insanlarız vesselam. Ne zaman ne istediğimiz belli olmaz. Biri ne oldu diye sorsa ''ısrar etme'' der sinirleniriz. Biri uzatmasa ''önemsemedi'' der sinirleniriz. Amacımız ne okur? Neyin peşindeyiz? Daha çok kelimenin peşinde koşmak istiyor olabilir bir umut.Ya da dediğim gibi gözümüzü kapatıp bizi anlamalarını bekleyebiliriz. ''Beni anla,bana sahip çık,bana laf söyleme,bana laf söyletme,beni koru,beni kolla'' Ehh yeter demediniz mi sizde? Bu nasıl amaç peşinde koşarken amaçsızlaşmaktır okur? Derdin yoksa problemin ne diye sormazlar mı adama? Kendimize sıkıntı etmeyi ah bir bırakabilsek. En ufak şeyleri bile kendi içimizde kocaman altında ezilecek kadar büyük yapmasak mesela? Mesela sırf bu saçmalıklar yüzünden sevdiğimiz şarkılardan,yollardan,anılardan vazgeçmesek de gülüp eğlensek? Genç olsak falan sonra yaşlansak ama içimizdeki gençlik hiç bitmese? Şöyle güzel olurdu demek yerine onu gerçekleştirmeye çalışsak mesela? Bi' mutlu olsak allasen. Ama yapamayız değil mi? Bu bir yolculuk ve sanki tek sıkıntımız kendimize sorunlar yaratmakmış gibi davranmak zorundayız. Hadi şimdi üçten geriye sayalım ve tüm bunları kenara bırakalım.
      ÜÇ İKİ ...........