Beyler bayanlar bugün tabiri caizse kalemi kağıdı sizler için elime alıyorum.Bir sürü kalıba sokmaya çalışmadan içimden,aklımdan,kalbimden nasıl geliyorsa öyle yazacağım.Epey uzun bir yazı olacak gibi.Hepinizi ayrı ayrı yazdıktan sonra toplu da ele alacağım dostluğumuzu.Breadly sonuna kadar okuyacak buna eminim.Beyler sizde peçeteleriniz ile hazır ol da sonuna kadar bitmesini bekleyecesiniz.Yoksa peşinizi bırakmam inadımı biliyorsunuz dilimden kurtulamazsınız.Evet şimdi Bir Dostluk Geçiyor Dünyadan;
SEFA SEVENCAN: Ah iddialarımın en güzel sahibi be. 3 sene boyunca çektin belki de benden.Yediğim cangaların haddi hesabı yoktu ama hepsini öyle severek yiyordum ki ben. O zaman farkında değildim ama meğersem bir çikolata bile dostluğun temel taşı olabiliyormuş.Ah,bak duyuyor musun çizgi film karakterleri ile ilgili konuşuyoruz.Tam solumuzda oturuyorsun.Kalmışsın sınıfta ama iyi de olmuş sanki he? Kızma bana buna sevindiğim için.Belki bunu bencillik olarak algılayacaksın ya da algılayacaklar ama sen iyi ki sınıfta kalmışsın ve sen iyi ki hayatıma pat diye girmişsin. Sorgusuz sualsiz çaresizce dert anlatmakta laf almakta neymiş iyi biliyorum artık.Güven duygusunun aslında nasıl yavaş yavaş oturduğunu da hissediyorum.Yumarta muhabbetinden açılan konuların bizi bugünlere bu şekilde getirebileceği aklımın ucundan geçmemişti be. Sefa sadece sınıf arkadaşım olan sefayken bir anda canımın içi olabileceğini düşünmemişim. Belki çok boşlamışım seni belki çok sinirlenmiş çok gülmüş çok merak etmişim.Daha dün gibi aklımda kafanı çizdirip geldiğin zaman. Aklım çıkmıştı bir şey olacak diye.Bir arkadaşını bir insanı sahiplenmek onun için korkmak demek buydu işte.Onun canına can katmaktı sigarayı bırakmasını sağlamak.Eve geldiğinde onunla da kendinle de gurur duymaktı.Ben yaptım,biz yaptık demekti.Bir yerden dönerken ''Sefa var tek başıma göndermez beni zaten'' demekti belki de dostluk. Belki ''gel buraya''diyerek sarılmak,bunca yılın acısını gözyaşlarından çıkartmaktı.''asla ayrılmayacağı,asla bitmeyecek Özlem''demekti.Dönüp güldürmeye çalışmak,çokofest alıp gelmek,inadımı bildiğin halde bıkmadan özlem gülüşünü yapmanı bugün hiçbir şeye değişmeyeceğim.ÖZLEMİŞKO diye söylenmeyeceksin biliyorum ama olsun ona da olsun.Ben sana bakıp ''Sefaaaaa buraya gel'' diye bağıramayacağım belki sınıf içinde ama sen o telefonun başında bekleyip ''dizimag be özlem''diyeceksin.Abim mi oldu şimdi benim seneler sonra? Sefa ismi gözümde ''dostum'' mu oldu he? Ne zaman gelip girdin anlamadım belki ama iyi ki varsın doğum günü bile şaka gibi olan koca insan.Biliyorum çok şey yaşıyorsun yaşayacaksın yaşayacağız ama ben hep orada olacağım.Seninde o telefonun ucunda koşmak için beklediğini bileceğim. ''SÖZ ULAN SÖZ'' derken aslında sözlerin en büyüklerinden birini aldığımı bileceğim. Gözüm arkada kalmadan içim en rahat olacak şekilde Sefa var diyeceğim.Şimdi yolumuza en güzelinden devam mı soyadından bir harf vermiş benim hayatımdaki en güzel şairlerden biri? Söz sefa benden kocaman bir söz..
Mezuniyetimin en güzel anıları be.Sahi kaç fotoğrafımız var beyler? Kaçı böyle kahkaha dolu? Kaçı Özlem gülüşüyle dalga geçmeli? Kaçı bizim gözümüzden yaş getirecek kadar Sefanın yılan danslarıyla dolu? Kaç tanesi abi kardeş anne çocuk kokuyor? Kaç tanesi güven kelimesinin karşılığını oluşturuyor? Kaç tanesini sizsiz düşünemiyorum? Ben söyleyeyim.Hiçbiri.Hepsi sizinle güzel siz varsanız kahkaha dolu siz varsanız güvenle aynı anlama geliyor.Siz varsınız,siz olacaksınız da!
BERİL BREADLY YUMYUM MAVİM: Oh be dost kokuyorsun yine.Ellerime bulaşmış kardeşliğinin kokusu.Avuçlarımın içinde tutuyorum canımın içini.Tam solumda oturuyoruz artık o.Tam solumda hiç kalkmayacak şekilde oturuyor.9.sınıfta ki ingilizce anlattığım zaman ne kadar da saçma gelmişti.Nereden bilecektim ama koskoca bir mavi ve gökyüzü olacağını hayatıma? Hangimiz tahmin edebildik ki? Hangimiz geçebildik doğru düzgün önyargılarmızın önüne ama bak 10.sınıfa başlayacağız yarın.Rüyamda görüyorum aynı sınıftayız be.Ne alaka nasıl oldu demeye kalmadan yanında oturuyorum.Koskoca bir efsanenin kapısı aralanıyor.Kahkahlar ağlamalar gözyaşları sözler yazılar kelimeler anılar fotoğraflar doluyor içine.Kayboluyorum belki ama dünya da yaşayabileceğim en güzel kaybolma bu.Dostluğun sokaklarında çıplak ayak koşabiliyorum çünkü ben.Gökyüzünde ilerisini gerisini düşünmeden ''BEN BURAYA AİDİM'' diyebiliyorum. Yanımda ölene kadar yolcusun al bak bu da gökyüzü rehberin diyorum. Beni bırakma beril diye ağlayarak arıyorum.Söz ver ölmek yok kardeşim diyorum.O günden sonra bir sürü söz siniyor üstüme.Daha farklı kokuyoruz artık.Gökyüzünde dedelerimiz daha farklı gülümsüyor.Bak nasıl da gurur duyuyorlar bizimle.Görüyor musun ne kadar ortak şey yaşamışız daha tanışmadan bile? Duydun mu daha buraya yeni taşındığımda bile Edip Cansever dizeleri söylediğimi sana.Dostluk bu dediğimi? Beril sen nereden nasıl geldin bir an da bilmiyorum ama ben hayatımda yaşayabileceğim en iyi dostluklardan birini yaşadım.Birine en güzelinden abla oldum anne oldum can oldum lois oldum.Artık öyle bir hal aldı ki ailelerimiz karıştırır hale geldi bizleri.
Birbirimizin evinin kızı olduk çünkü.Ben abinle bambaşka bir selam
geliştirirken sen bizim evin devrimci kızı oldun.Ne ara büyüdün de
gözümün önünde mezun oldun be? Daha geçen beraber ağlamıyor muyduk ıvır
zıvır için? Daha beraber gülmüyor muyduk düşüşüne? Şimdi nereye
gidiyoruz? Ben söyleyeyim. Şimdi öyle güzel bir yola giriyoruz ki hiç
korkmuyorum.Arkamda yanımda sağımda solumda önümde her yerde sen
varsın.Her yer özgürlük kokuyor artık. Alaskaya gidiyoruz beraber.
Beraber? Unutma ben her yağmur damlasında her buluttayım.Sen nereye ben
oraya unuttun mu? İlk davamıza giden yoldayız. Mavi çicekler hazır ol da
bekliyor seni. Ben sabırsızlıkla koşup kazanma dansı yapmayı
bekliyorum.Ben seni o sahnede görmeyi bekliyorum.Tunayla kavga edeceğin
ama hep güleceğiniz o zamanı bekliyorum. Beril ben seni hep
bekliyorum.Ne zaman karanlığa düşsen yolunu aydınlatmak için kendi
ışığımı feda edecek şekilde bekliyorum.Sen benim canımdan içesin ve ben
seninle yeni bir yola giriyorum.Psikolog Beril ve Avukat Özlem
olacağımız bir yola.Kızkardeşim? Duyuyor musun yıldızlar sana göz
kırpıyor. Dikkatlice bak ben orada RHCP şarkısı ezberledim sana.Cimriyi
sahnelemeni bekliyorum.Ben gözüm kapalı güvenip yanına geliyorum
'' bize veda yok kardeşim.Ne 12-C'ye ne Sefaya ne SerhATa. Hiç olmayacak zaten.İkimize o veda.Bize veda yok cicim.Al bir söz daha sana''
YAAAAAVRİM: Yavrim? Anem? Nasıl başlayayım ki sana yazmaya? Kelimelerin neresinden tutup getireyim önüne? Hangi birini dizeyim sıraya da anlatmayaya başlayayım seni? İnsanın hayatına bir sürü insan girip çıkıyor işte elinde olmadan ya da elinde olduğu.Benim bi gün hayatıma öyle biri girdi ki tüm sistemlerimi değiştiren tüm bildiğim şeyleri alt üst eden biri üstelik. Nasıl bir an da bu kadar üstüne titrediğim koruyup kolladığım biri oldun ki sen? Ben ne ara bu kadar fark etmeden alıştım varlığına? Ne zamandan gelip hayatımın merkezine oturdun? Ben ilk kez biri sınıfta kalacak diye kendi puanımdan kendi isteklerimden vazgeçtim ve pişmanda değilim.Seninle beraber yeni bir sınıfa yeni insanlarla başladık çünkü. Yeri geldi kızdım bağırdım arkandan söylendim ama hiçbir zaman tam olarak aman serhat be deyip de geçemedim,geçemem ki.Canın acısa canım acıyor çünkü artık. Resmen anne olmadan fiili anne oldum çünkü.Sen de kocaman bir abi oldun bana be.Hiç sahip olamayacağım o abi oldun. Önceleri ''serhat ne kadar değer veriyor ki bana zaten şu hale bak''diye çok söyledim çok konuştum ama o cuma günü anladım ben.Beni yarı yolda bırakacağını düşünmüyordum artık hiç düşünmüyorum. ''burada bitmedi değil mi Özlem?'' bitmedi yavrim.Bitmeyecekte. Ben yine sana söylenen o sırtına havlu sokmaya çalışan Özlem olarak kalacağım.Sen yine mesajlarıma cevap vermeyi unutacaksın ben sana yüzyılın tribini atacağım.Sen şu olayı yaptım dediğinde içimde koca bir korku buhranı olacak ama sana onu bağırma olarak yansıtacağım.Ben sana her şeyi en güzelinden anlatacağım tıpkı senin bana iyi kötü her şeyi tüm açık yürekliliğinle anlattığın gibi.Hayatımdaki yerin kelimelerle anlatılmıyo be.Deniyorum ama yazılar beni nereye götürürse oraya gidiyorum işte.Sen hiç eksik olma başımdan da hayatımdan da. Sen hep baş ucumda uyumamı bekle sen hep bir yerlerden koşarak gel o güzel hayat derslerinden ver bana. Senin gönlün kadar zengin olsun bizim arkadaşlığımız dostluğumuz. Sen bu yolda hiç bırakma elimi.Sen hiç bırakma ki ben yine acı gerçeklerle ''serhat var yanımda''diye yüzleşebileyim.
Ben sana yine her sarıldığımda ağlayacağım sen kızma bana.Vedalardan hiç hoşlanmam ben.Anlattım ya dedemdi en önemli adamlardan biri hayatımda.O gitti ama.Şimdi sıra babamda sende başkasından.Siz gitmeyin ama olur mu? Sen yine bana ağlıyorum diye kız ama orada olmaktan hiç vazgeçme.Sen aramayı telefonu açmadığımda bıdılanmayı sürdürmeyi bırakma.Bırakma ki ben yine senin için ağlayayım ben yine senin acına ortak olup gözlerim dolu dolu dinleyeyim.Serhat bizim yollarımız hiç ayrılmasın.Ben bunu burada laf olsun diye yazmıyorum.Hayatımın hiçbir alanından eksik olma istiyorum.Biz ki birlikte nice hayaller kurduk şimdi onları gerçekleştirmeye geldi sıra he?
Söz yine böyle olacağız değil mi? Sen hep hayatımdaki o küçük erkek çocuğu olacaksın ama bir cümle ile koca yürekli bir adam olarak oturacaksın karşıma.Bugün ben seninle de senin inandığın her şeyle de gurur duyuyorum.Ben hep senin yanındayım.İyi kötü yaptığın her şeyde elimi uzatacağım.Telefonun ucunda bankamatik ile kavga etmeni dinlerken bile uzatacağım elimi.Bizim yine güneşten böyle yanarken yüzümüz anıları ölümsüzleştirmeye çalışacağız. Beril beni senden başka kimse emanet edecek sonra? ''Özlem sana emanet''diyecek hep. Çünkü bilecek ki en iyi sen sahip çıkacaksın yine bana.Yine sana söz geçirdiğim gibi söz geçireceksin bana.Belki inadımı yeneceksin belki başka şeyler ama canım acımasın diye kendi canını acıtacaksın.Sen hep benim hayatımdaki koruma kalkanı olacaksın.Ne olursa olsun hiçbir zaman alma bunu elimden olur mu? Şimdi söz mü koca yürekli adam? Söz.
''Haayır hayat bu.Hayatın toz pembe olmadığının kanıtı.Kimse sen olamaz.Sen kalbindesin.Sadece sensin!''
Bende mi Sezar
18 Mayıs 2015 Pazartesi
23 Nisan 2015 Perşembe
22 Nisan 2015 Çarşamba
Neredeyiz?
Nerdeyim? Neredeyim? Zihnimin içinde mi kayboldum? Kayboldum mu peki? Nerede etrafımda sevdiğim kokular,insanlar? Benliğim kendi zihnimin içine mi sıkışmıştı? Çıkamadığım,çıkış yolunu bilmediğim bir kaybolma mıydı bu da? Ellerim,ellerim neredeydi? Ya sevgim? Kalbim atıyor mu? Tüm bu hadiselerden önce yaşıyor muyum? Nefes alıyorum,düşünüyorum,kan akışımı hissediyorum,sessizliği duyuyorum. Hayır hayır sessizlik değil bu,benim. Çığlığım sessizlikte kaybolup yine sessizlik olarak dönüyor. Kendimi kaybettiğim bu derinlikte her şeyi kaybediyorum. Üstelik kendimi kaybetmek her şeyi kaybetmek demek iken. Nasıl geldim buraya? Yatağımdan,hayatımdan kalkıp bu karmakarışık yere neden geldim? Kimsenin olmadığı bir yerde ne değiştirebilirim? Zihnime hükmetmek için kime gitmeliyim? Kendimden başka birini bulamadığım bu yerde kendime gitmeliyim. İşte tam da o noktadayım. Kendi benliğinde kaybolmuş ve bulmak için kendine başvurmuş o kişiyim. Kişi miydim? Kişi olmak nasıl olurdu? Ne zaman kişi olmuştuk da şimdi bunu sorguluyorduk? Zihnim neden oyun oynamayı seviyordu? Bir elim geçmişimde bir elim geleceğime neden bakıyordu? Kapıları kapatmayı neden öğrenmemiştim?
-Ö
29 Mart 2015 Pazar
Yoğun Bakım Önü İnsanları
Kalabalıktılar. Daracık olan kapı önüne sıkışmış birbirlerinin hayatlarını soluyorlardı. Bazen inleyerek bazen içlerine çığlıklar atarak ağlıyorlardı. Sessiz sakin ve genelde omuzları düşmüş insanlardı yoğun bakım önü insanları.
Tee 10. kattan hissediliyordu Makbule teyzenin ayak adımları. Kimse fark etmiyordu ama inliyordu acil kapısı. Koşuyordu sanki hayatı 1 adım önünde ondan kaçıyormuş gibi, ona koşuyordu. Sedyenin arkasında bazen afallıyor ama yine de koşuyordu. Koşarken düşürmüştü yaşını, cinsiyetini, sağlık durumunu ve romatizmasını. O koşuyordu arkasından da çocukları. Bankacı olan çocukları.
Makbule teyze yoğun bakım önüne geldiğinde kapı köşesinde yerde oturan bir çocuk vardı. Suriyeli kimseyi anlamayan o çocuk.
Sahi ne olmuştu babasına? Ne diyordu bu beyaz önlüklü abiler? Hangi gün batımında kaybetmişti babası ayaklarını? Ne oluyordu bilmiyordu ama en çok da ne duyduğunu bilmediğini biliyordu.
İşte geliyor siyahlı oğlan tam da saatinde. Yine çayını içmiş dertli dertli. üstüne sinmiş tüm uflamarı, puflamarı. Geçmeye çalışıyor boyundan kısa asansör kapısından. O da sıralandı kapı önüne.
KOŞUN KOŞUN DOKTOR GİRDİ ŞİMDİ İÇERİ
YEMEK SAATİ GELDİ 1 DAKİKA GEÇTİ İÇERİ ALIN ARTIK BİZİ.
HEMŞİRE HANIM, HEMŞİRE HANIM ... 'IN YAKINIYIM NASIL DURUMU? VAR MI BİR İHTİYACI?
Duyduğuma göre hastahanelerde gece inleme sesleri gelirmiş. Canları acırmış duyanların. Asıl can acıtan inlemeler, asıl çığlıklar yakınlardan gelirmiş. Evladını, Karısını-Kocasını, Annesini-Babasını dışarıda bekleyen yakınlardan. Ağlayışları imiş. asıl keder. umutlarının getirdiği hayal kırıklığıymış hüzün.
3. Ameliyathaneden mavi kod alarmı gelince irkilirsin. Uyanırsın yarı ayakta olan hallerinden. Merak gelirken korkuyu da alır yanına. Uykusuzluğun getirdiği uyuklamalar doktor mu diye başını kaldırdığın her an bozulur.
Yeşil parkalı bi kız geldi yoğun bakım kapısının önüne. Babasını buzlu kapının arasından belki bi ihtimal görürüm diye yüzünü kapıya yapıştırdığı an fark etti bankacı kardeşler. Yeni yeni fark ediliyordu solunan hayatlar. Sabahın köründen gecenin yarısına kadar ayn alanda dura dura konuşur oldu tüm yakınlar. Sözcükleri yaktı tüm hastalıklar, hastalar ve onların unutulmayan lakapları. Zaman geldiğinde yardımcı oldular, zaman geldiğinde destek oldular birbirlerine. Sadece onlar mı içerideki hastalarda artık yardımcıydılar birbirlerine. Onlar içeride bizim yakınlar dışarıda desteklediler birbirlerini.
Yine 7 olmuştu saat koşmuştu tüm yakınlar, 3 kaşık çorba verip bi ömürlük yüz görmek için.
Geldi yine yeşil montlu kız aralıktan görecek diye bakmaya çalışıyordu yine. Göremediği için kızmaya başlamıştı yine sağ gözüne. Susardı ama hemen Allah vergisiydi sonuçta. Bekledi kimseye göstermediği bi korkuyla.
Maskelerin arasındaki kelimeler sayesinde gülüyordu her birinin yüzü. Kimisi gülüyor kimisinin üstüne resmen toprak atılıyordu.
Makbule teyze, bankacı kardeşler, Suriyeli çocuk ve bizim yeşil parkalı dizildi sırayla kapıya. Beklenen haber gelmiyor bi türlü. bu insanlar çok önemli bir şey keşfediyor bilmeden: zamanı durdurma. zamanı durduruyorlardı hepsi. 1 saat 1 gün olabiliyor adeta.
Geldi yine yeşilli kız. Durmuş babasının kalbi operasyonda. Şok cihazları yakmış vücudunu. Kara kara izler canını acıtıyor ve şükürü dile getirtiyor. Herkesin dilinde aynı kelime "şükür ki yaşıyor"
Servise çıkanlar, ameliyathaneye gidenler, kontrole alınanlar bir bir dönüyorlar kendi yollarının köşelerinden
Dikkat edin hastahanelerin önünden geçerken. Görmeyecek ya da duymayacaksınız ama mutlaka hissedersiniz onları. Onlar hep orada kendi hayatlarının acılarına dalarken siz sakince geçeceksiniz yanlarından. Rüzgar oluşacak yanlarında. Bitmeyecek yoğun bakım önü insanları, aynı bu yazının bitmeyeceği gibi.
sürç-i lisan ettiysem affola
Beril
Tee 10. kattan hissediliyordu Makbule teyzenin ayak adımları. Kimse fark etmiyordu ama inliyordu acil kapısı. Koşuyordu sanki hayatı 1 adım önünde ondan kaçıyormuş gibi, ona koşuyordu. Sedyenin arkasında bazen afallıyor ama yine de koşuyordu. Koşarken düşürmüştü yaşını, cinsiyetini, sağlık durumunu ve romatizmasını. O koşuyordu arkasından da çocukları. Bankacı olan çocukları.
Makbule teyze yoğun bakım önüne geldiğinde kapı köşesinde yerde oturan bir çocuk vardı. Suriyeli kimseyi anlamayan o çocuk.
Sahi ne olmuştu babasına? Ne diyordu bu beyaz önlüklü abiler? Hangi gün batımında kaybetmişti babası ayaklarını? Ne oluyordu bilmiyordu ama en çok da ne duyduğunu bilmediğini biliyordu.
İşte geliyor siyahlı oğlan tam da saatinde. Yine çayını içmiş dertli dertli. üstüne sinmiş tüm uflamarı, puflamarı. Geçmeye çalışıyor boyundan kısa asansör kapısından. O da sıralandı kapı önüne.
KOŞUN KOŞUN DOKTOR GİRDİ ŞİMDİ İÇERİ
YEMEK SAATİ GELDİ 1 DAKİKA GEÇTİ İÇERİ ALIN ARTIK BİZİ.
HEMŞİRE HANIM, HEMŞİRE HANIM ... 'IN YAKINIYIM NASIL DURUMU? VAR MI BİR İHTİYACI?
Duyduğuma göre hastahanelerde gece inleme sesleri gelirmiş. Canları acırmış duyanların. Asıl can acıtan inlemeler, asıl çığlıklar yakınlardan gelirmiş. Evladını, Karısını-Kocasını, Annesini-Babasını dışarıda bekleyen yakınlardan. Ağlayışları imiş. asıl keder. umutlarının getirdiği hayal kırıklığıymış hüzün.
3. Ameliyathaneden mavi kod alarmı gelince irkilirsin. Uyanırsın yarı ayakta olan hallerinden. Merak gelirken korkuyu da alır yanına. Uykusuzluğun getirdiği uyuklamalar doktor mu diye başını kaldırdığın her an bozulur.
Yeşil parkalı bi kız geldi yoğun bakım kapısının önüne. Babasını buzlu kapının arasından belki bi ihtimal görürüm diye yüzünü kapıya yapıştırdığı an fark etti bankacı kardeşler. Yeni yeni fark ediliyordu solunan hayatlar. Sabahın köründen gecenin yarısına kadar ayn alanda dura dura konuşur oldu tüm yakınlar. Sözcükleri yaktı tüm hastalıklar, hastalar ve onların unutulmayan lakapları. Zaman geldiğinde yardımcı oldular, zaman geldiğinde destek oldular birbirlerine. Sadece onlar mı içerideki hastalarda artık yardımcıydılar birbirlerine. Onlar içeride bizim yakınlar dışarıda desteklediler birbirlerini.
Yine 7 olmuştu saat koşmuştu tüm yakınlar, 3 kaşık çorba verip bi ömürlük yüz görmek için.
Geldi yine yeşil montlu kız aralıktan görecek diye bakmaya çalışıyordu yine. Göremediği için kızmaya başlamıştı yine sağ gözüne. Susardı ama hemen Allah vergisiydi sonuçta. Bekledi kimseye göstermediği bi korkuyla.
Maskelerin arasındaki kelimeler sayesinde gülüyordu her birinin yüzü. Kimisi gülüyor kimisinin üstüne resmen toprak atılıyordu.
Makbule teyze, bankacı kardeşler, Suriyeli çocuk ve bizim yeşil parkalı dizildi sırayla kapıya. Beklenen haber gelmiyor bi türlü. bu insanlar çok önemli bir şey keşfediyor bilmeden: zamanı durdurma. zamanı durduruyorlardı hepsi. 1 saat 1 gün olabiliyor adeta.
Geldi yine yeşilli kız. Durmuş babasının kalbi operasyonda. Şok cihazları yakmış vücudunu. Kara kara izler canını acıtıyor ve şükürü dile getirtiyor. Herkesin dilinde aynı kelime "şükür ki yaşıyor"
Servise çıkanlar, ameliyathaneye gidenler, kontrole alınanlar bir bir dönüyorlar kendi yollarının köşelerinden
Dikkat edin hastahanelerin önünden geçerken. Görmeyecek ya da duymayacaksınız ama mutlaka hissedersiniz onları. Onlar hep orada kendi hayatlarının acılarına dalarken siz sakince geçeceksiniz yanlarından. Rüzgar oluşacak yanlarında. Bitmeyecek yoğun bakım önü insanları, aynı bu yazının bitmeyeceği gibi.
sürç-i lisan ettiysem affola
Beril
27 Kasım 2014 Perşembe
Efsaneler
Efsaneler nasıl biter sizce? Mutlu sonla mı? Hüzünlü mü? Yoksa acaba hiç bitmez mi? Efsane olmak sonsuz olmak mı demekti? Sahi efsanelik evrensel miydi?
Kimimize göre sevgi,film,grup,dostluk,kitap ve aklıma gelmeyecek bir sürü şey.
Hep duyarız ya bir yerler de "abi çok efsaneydi beeee" diye. Heh o efsaneler aslında fark etmemişiz ama somutlaşmış ve yanımızda yerini almış. Benim de efsanelerim oldu. Ama yakın bir zaman da öyle bir tanesini kaybettim ki yaranın üstüne kaşımak gibi, en sevdiğin şeyi başkasında görmek gibi. Gökyüzünün silinip gitmesi en kötüsü de asla en efsane olmadığınızı fark etmeniz gibi. İnsanlar değişeme uğrar farklılaşır. Ama eğer böyle büyüyeceksek ben büyümek istemiyorum. Ben değişmekte istemiyorum. Ben hüzün istemiyorum. İnsanlar da,bende ne kadar değiştim demek istemiyorum. Söylediğim iki cümle için bile yıllarca vicdan azabı çekebilirken insanların iki sözüyle her şeyi yok edip yıkmasından nefret ediyorum. Bunlar hep başına gelecek diyor olabilirsiniz içinizden,biliyorum. Tüm bunları düşünürken bir bakmışım çabaların hiçbirini görmüyorum. Olabildiğince uzaklaşmışım. Olabildiğince kaçmışım tanımak istememişim. Görmek istemiyorum. Gerektiği zaman bir türlü olmuyor. Seneler sonra mı gelir dersiniz? Günler,aylar?
-Özlem
10 Ekim 2014 Cuma
*
- Anladım,güzel yani haklısın
+ Merak etme bazı baskısal koşullar ortadan kalkınca her şey çok daha güzel olacak
- O zamana kadar beklemeye devam diyorsun,anlaştık
+ Şapşal seni seviyorum bunu unutma
- Bende,sende bunu unutma
6 Ekim 2014 Pazartesi
Kaydol:
Yorumlar (Atom)










