29 Eylül 2013 Pazar

Mutlu Son Evrensel Midir?

Hayatımızdaki bazı insanların çoğunun vadesi önce,sonra,uzun ya da kısa zaman içinde doluyor. Bizler de normal olanı yapıp onları hayatımızdan çıkartıyoruz.Çıkartıyoruz ki yaptığımız hataları tekrar yapmayalım,tekrar üzülmeyelim,tekrar sinirlenip,kırılmayalım. Bu temizliği yapmasına yapıyoruz da her şey keşke tüm bu olanla bitse. Bir süre ortak arkadaşları bu duruma alıştırma,onun hakkında konuşmama ve belki de olası ihtimal ondan nefret etmeye kadar gidiyor liste. Gelin görün ki zaman geçtikçe alışıyor insan tüm olumlu ve olumsuz yanlarına. Hatta artık yaşadığınız olayları dalgaya bile vurmaya başlıya biliyorsunuz. Nasılsa canınız da acımıyor artık,mutlusunuz. Buraya kadar her şey iyi hoş tabi. Sonra beklenmedik an da gelen olay örgüsü,olaylara başkasının karışması,olayların büyümesi,karşı karşıya gelme. Herkesi olayın içinde olan herkesi hayatımızdan çıkarma isteği giriyor işin içine. Karşılaşmak istemiyoruz bir müddet. Çünkü biliyoruz ki o anılar,o kötülükler tekrar tekrar yaşanacak bedenimizde. Biliyoruz ki hiçbir zaman geçmeyecek öfkemiz. Varılmayacak bir neticeye. Yanlışlarınız hep suratınıza tokat gibi vurup duracak. ' Neden daha önce bunu yapmamışım' ile başlayan cümlelerle devam edecek. Korkmayın belki bir gün tüm bu hikayenin sonu gelecek,
   Peki emin miyiz mutlu sonla biteceğine?
   Peki mutlu son nedir bizlere göre?

14 Eylül 2013 Cumartesi

Romanlarımıza Dokunma!

Bu televizyon denilen kutu çok farklı bir dünya olmaya başladı sevgili okur. Önce farklı farklı diziler yaptılar sonra baktılar bu böyle gitmeyecek bizimkilerden hep aynı olaylar aynı senaryolar çıkmaya devam ediyor. Bir silkelenip kendilerine geldi tabi yapımcı ve senaristler. Sona yavaştan fark ettiler yabancı dizileri. İthal mal her zaman iyidir dediler kolları sıvadılar. Diziyi aldılar evirip çevirip bin bir maske geçirip ekrana sürdüler. Ancak haklarını bir yer de yememek gerek diziler de bizim seyirci tarafından bir güzel benimsendi. Hani çoğumuz diyoruz ya ''yeter artık çalıntı dizilerden bıktık. Özümüzden bir şeyler yapın''. Dedik demesine de sanırım birileri yıllar önce bunlara kulak kabartıp ''hadi romanları dizi yapalım arkadaşlar ''dedi.
Demez olaydı,duymaz olaydı.
  Ne zaman bir romandan uyarlanan dizi görsem ister istemez içimde bir burukluk oluyor. Şimdiye kadar Türk televizyonlarında bunların örneklerini çok yaşadık. Yaprak Dökümü dediler,Dudaktan Kalbe dediler,Aşk-ı Memnu dediler,Merhamet,Fatih Harbiye ve daha nicelerini hala ekranlarda görebiliyoruz. Hepsi de romandan yola çıkılarak acayip hallere getirilen diziler oldular. ''Bu nedir? Romanın neresindeydi bu?''diye düşündürüp durdular okuyucuları. Ah,aslına bakarsanız haklarını yememek gerek bir yerde. ''Uyarlanmıştır'' demeyi unutmuyorlar neyse ki.
  Çalıkuşu. Son olarak bu olaya kurban giden romanlarımızdan biri oldu. Belki de hayatımda okuduğum en iyi Türk romanlarından biriydi. Reşat Nuri Güntekin'in kaleminden dökülen en iyi romanlarından biriydi. Onu da kaybettik.
 Aslına bakarsanız hep kötü yanlarını eleştirip durdum bu yazı da. Hiç mi iyi bir yanı yok diyeceksiniz. Var. Bana göre tek olumlu yanı hepsinde olmasa bile televizyon izleyen kitlenin bir çoğunda merak uyandırıp kitap okuma hevesini arttırmasıdır. Bir de belki de herkes tarafından tanınmasını sağlamaktır. Bana kalacak olursa tek olumlu yanı budur romanların dizi olmasının.
  Keşke kitaplara dokunmasınız. Keşke onları kendi içlerinde bir bütün olarak bıraksanız.  Ben ki kitabı olan hiçbir filmi önceden izlemeyen insanım.Dizilerde daha da kötüye gidiyor bu durum. Çünkü bilirim ki kitaplar farklıdır. Herkes de farklı duygular yaratan dünya güzeli gizli kutulardır. Kitapları filmlerden,dizilerden önce fark etmenizi öneririm. Kitap karakterlerini siz belirlersiniz çünkü. Size özeldir her biri. Saçı,boyu,gözü,fiziksel özellikleri. Sizin karakterlerinizdir onlar.
  Bu yazıyı yazmaktaki asıl amacımı eminim ki anlamışsınızdır.
Romanlarımıza dokunmayın. Bırakın hepsi kendi içlerinde saklasın mutluluğunu ve hüznünü. Bırakın ki hepsi özgürce nefes almaya devam edebilsinler.

12 Eylül 2013 Perşembe

*

'' Kitaplarını ve kitapların içinde anlatılanları, paylaşabileceğin biri olmalı hayatında. Uzun uzun sohbet edebileceğin biri.. ''  


-A

10 Eylül 2013 Salı

Nedir Bu Fotoğraflar?

   Ne güzel bir olay bu fotoğraf efenim. Her anını kare kare yanında taşımak ve geleceğe beraber getirmek. Her an dedim ya hani. İşte kilit cümle de burada ortaya çıkıyor.Sevinç,mutluluk gibi bir çok anı karelemek isteriz bizler. Peki sadece mutluluk anları mı ? Bana göre hayır. Mesela arkadaşlarımızla buluşuruz,düğüne gideriz,doğum gününe gideriz,gezmeye gideriz,ailemizle bir arada olunca ''aman bir fotoğraf çektirelim de hatıra kalsın'' deriz. Çünkü biliriz ki belleğimizde bu anılara ne kadar sahip olabileceğimizin bir süresi yoktur. Bu yüzden elimizden geldiğince her anı fotoğraflamak ve geçmişi yaşatmak isteriz.
   Biliyorum ki herkesin elinde saçma sapan komik bir sürü fotoğraf vardır. Biz yani en azından çoğumuz o fotoğrafları görmek ve paylaşmak istemeyiz. Ama şimdi dönüp baktığımda o fotoğraflar gülmek ve o günü o anı o saati yaşamak için varlar. Neden onları saklıyoruz? Önemli bir buluşmada fotoğraf çekilmedik diye üzülmüyor muyuz bizler? Peki o anın sevincini taşıyan fotoğrafları neden bir kenara itiyoruz? Marifet onları saklamak değildir sevgili okur. Mesele onlara ve anılarına sahip çıkmaktır. Mesele özgüvenin tam bir şekilde mutluluğunu ortaya çıkarmaktır. O saçma sapan karelere bakıp geçmişi yanında güzel getirmektir. Geçmişin gizli kutusu olan objelere sahip çıkmaktır. Bu yüzden geçmişinizi saklamayın. Bu yüzden eğlendiğiniz fotoğraflardan korkup,kaçmayın. Bırakın onlarda özgürlüğün ve mutluluğun kokusunu alabilsinler.



8 Eylül 2013 Pazar

MEB

Ülkede ki sistem bozukluklarını gördükçe ''Allahım nereye gidiyoruz?'' diye sormadan edemiyorum. Önce düşüncelerini rahatlıkla söylemek isteyen,saçma sapan bir iktidarın altında boyun eğmek istemeyen insanların üzerine gaz bombaları yağdırdınız,öldürdünüz. Peki ne zamandan beri özgür düşünceyi kaldırdınız? Ya da hiç getirmiş miydiniz ki? Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de öğrencileri yakından ilgilendiren bir olayı daha karıştırmaya başladınız. Eğitim sistemi bu ey sevgili bakan. Eğitim. ''Emeğiniz Emanetimizdir'' diyorsunuz ya hani hiç de inandırıcı gelmiyor işte o. Binlerce insanın hayatını karartmaya devam ediyorsunuz. Üniversite sınavı yapıyorsun sonra soruların kimler tarafından çalınıp,belirli öğrencilere verildiği bilindiği halde bir sürü insanın günahına girip,emeğinin üstüne yatıp evinde rahat rahat oturabiliyorsun. Demokratiksiniz ya neticede. 
  10 gün devamsızlık olmaz. Sözlü notu olmadan olmaz. 50 geçer not olmaz. 
Bizler öğrenciyiz. Köle değil. Geleceğimizi sizin imkanlarınızla değil kendi dişimiz tırnağımızla hazırlıyoruz. Sizlerin bizim arkamızda olmanız gerekirken ne kadar engel varsa önümüze koymanız ironik değil midir? Okullar da bizi üniversiteye hazırladıkları için mi kaldırıyorsun dershaneleri? Ya da ne kadar cahil insan o kadar iyi bir millet diye mi düşünüyorsun? Bu nesil 18 olacak,bu nesil oy kullanacak. Bu nesil koyun olmayacak
  10 gün devamsızlık olmaz. Sözlü notu olmadan olmaz. 50 geçer not olmaz. 

5 Eylül 2013 Perşembe

*

''Tanrı,kafası zaten yeterince karışık olan insanoğluna neden böyle oyunlar oynuyordu acaba?''

2 Eylül 2013 Pazartesi

Ne yapmalı?

   http://www.youtube.com/watch?v=Aihu16RyYp8
 
   Ne yapmalı araya soğukluk girince? Ne yapmalı bir şeylerin eskisi gibi olmadığını anladığında? Ne yapmalı seni sevmeyi bırakan insanların seni tekrar sevmesi için?
En yakınım dediğin insan , senden başka herkese değer verince , onunla yapmak istediklerini başkasıyla yapınca ne yapmalı peki? Ne yapmalı , söylesin biri bana. Ne yapmam gerek? Elimden sadece , içinde bolca ''Ne yapmalıyım?'' yazan bir yazı yazmak geliyorsa , gerçekten ne yapmalıyım?
 Kaybedilen samimiyet , güven geri kazanılmaz bilirim bunu. Yaptığın hatayı ne kadar düzeltmek istesen de ,olmaz eskisi gibi. Bunu da bilirim. Bilmediğim ; ne yapmam gerektiği?

        Yavaş yavaş kayıp gidiyor elimden geçmiş , gelecekte ne var Allah bilir. Ve ben burada durmuş gidenlere yanarken , kalanlar için ne yapmam gerektiğini düşünüyorum.. Acıyor kalbim , gözümden bir kaç damla yaş dökülüyor bunları yazarken. Yazmaktan başka bir şey gelmiyor elimden. Yazdıklarımı başkaları paylaşmadığım zaman , sanki yine kendimle konuşuyor gibiyim. Belki burada da okunmuyor yazdıklarım. Ama olsun , sonuçta paylaştım. Bir nebzede olsa azaldı üzüntüm.. Gün başlıyor , belki güzel şeyler olacak , belki yine kaybedeceğim bir şeyleri , bilemiyorum. Ne yapmam gerek onu da bilmiyorum.......Tek bildiğim kırılmış hissediyorum kendimi.. Her şey tarafından , herkes tarafından...