17 Temmuz 2014 Perşembe

Fırat Budacı

Fırat Budacı'nın Uykusuz'daki "Kendimi Durduracak Değilim"köşesiyle ilişkim biraz garip. Ayın son günlerindeki ofiste sabahlamaca dönemlerinde, günün ilk ışıklarıyla beraber koltuğa uzanıp da "uykudan önce okuması" yaparken ilk tercihlerimden biri "Kendimi Durduracak Değilim". Oradaki karakterleri görmek, Fırat Budacı'nın tespitlerini okuyup gülümseyerek "aha aynı bizim X" demek yorgun zihnime en iyi gelen şeylerden bir tanesi.

İşte tam olarak da bu yüzden, röportaja gitmeden önce kendimi biraz tuhaf hissetmiştim. Beni de gözlemler miydi, birkaç hafta sonra "orta yaşlı dergi editörü o sırada şekersiz kahvesini gereksiz yere karıştırmaya çalışıyordu, fakat"la başlayan bir yazı görür müydüm? Halbuki alakası yokmuş; çok eğlenceli, muhabbeti çok keyifli, her eve lazım tonton gibi, şeker gibi bir adammış Fırat Budacı.

Klasiktir, önce biraz kendinizden bahseder misiniz? Kimdir Fırat Budacı?
Diş hekimiyim ben aslında, 10 yıldır diş hekimliği yapıyorum. İlk defa bir mizah dergisinde Uykusuz'da yazmaya başladım. Hekimlik bütün vaktimi alıyor zaten. Buna ek olarak dergiye 2 tane birden köşe hazırlamanın zorluğu ve gündem takip etme zorunluluğu var hayatımda. Onun dışında çok bir şey yapmıyorum, sürekli bu şekilde geçiyor zaman.
Uykusuz'la yollarınız nasıl kesişti?
Yiğit'le Uğur (Yiğit Özgür, Uğur Gürsoy) benim çok eski arkadaşım. Daha doğrusu Uğur'la çocukluk arkadaşıyız, Yiğit'le de Ankara'da beraber askerlik yaptık; zaten Uğur'la Yiğit eskiden beri tanışıyorlardı. O sıralar mizah dünyasıyla hiç alakam yoktu, Uğur ve Yiğit daha evveliyatı olan insanlar. Ben kitap eklerinde yazdım bir süre, Akşam Kitap'ta ve Vatan Kitap'ta. Ama hiç böyle bir deneyimim yoktu. Penguen'den ayrılma sürecinde kadroya dahil ettiler beni. Sebebini tam olarak bilmiyorum, yazabileceğime nasıl inandılar onu da bilmiyorum ama dahil ettiler. Ben de hayır demedim tabii, hoşuma da gitti. Herhangi bir etkide bulunmadım yani, kendiliğinden gelişti aslında olaylar.

Yazılarınızda sürekli bir gözlem hali var. Gündelik hayatınız nasıl geçiyor? Etrafta olup bitenleri gözlemliyor musunuz? Neyle besleniyorsunuz?
Ya hayır, yapmıyorum. Zaten mesleğim gereği, sabah 10'da başlayıp akşam 8'e kadar çalışıyorum diş hekimi olarak. Böyle bir meslekte sürekli gözlem yapmak çok yıpranmak anlamına geliyor, zaten öyle yaşamak da mümkün değil. Ama -elimden olmadan- gözlem yapıyorum, evet. Bu biraz şeyle ilgili herhalde, çocukluğumdan beri dinlemek ya da bakmak konusunda engelleyemediğim bir dürtüm var. Bunun adını gözlem koymayalım çünkü öyle bir bilinçle yapmıyorum. Yazıları yazarken kullandığın doneler kendiliğinden aklıma geliyor; "şurada şöyle bir şey duymuştum, yapmıştım, seyretmiştim" gibi. Ama özel bir çabayla gözlem yapmıyorum, gözlem yapmak için sağa sola koşturan bir adam falan değilim. Ya da sinema oyuncularının dediği gibi; "fahişeyi oynayacağım, 2 aydır genelevden çıkmıyorum" gibi bir durum yok yani :)

Hikâyeler çoğunlukla kurgu mu yoksa sizin başınızdan geçen şeyler mi?
Genel olarak kurgu diyelim. Anıyı birebir kullanamazsın zaten. Kimsenin umrunda olmaz, senin başından geçenleri kimse dinlemek zorunda değil. Sadece yıllar önce ya da yakın zamanda başımdan geçen bir şey çıkış noktası oluyor hikâyenin. Mekânlar ve isimler de dahil olmak üzere sonraki tüm süreç kurgu. Onların zaten kurgu olmadığını düşünürsek, benim sürekli bira içip eve girmeyen alkolik bir adam olmam lazım. Ama kendi yaşantımla ilgili çıkış noktalarım var tabii.

Yeni tanıştığınız insanlarda -benim gibi- gözlem yeteneğinizden tırsan insanlar oluyor mu :)
Çok fazla röportaj vermiyorum zaten ama o doğru değil gerçekten, öyle bir şey yapmıyorum. "Sen şimdi bizi gözlüyorsundur" durumu bazen aile ya da okuyucular arasında da oluyor. Ama öyle kasıntı bir hayatım yok ya, rahat olun :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder