29 Mayıs 2014 Perşembe

Pes Eden Mi Kararlı Olan Taraf Mı?

Kendim için düşündüğüm zaman hep kararlı olan tarafı seçmişimdir. Herkese inandığı şeylerden vazgeçmemesini söyleyip durmuşumdur. Hatta arkasını dönüp,pes edenlere hep kızmışımdır. Bu nedenle herkesin yakasına yapışıp ''asla pes etme''diye bağırıp dururum. Bu sebeple bir dostun söylediğine göre gerçekten kararlıymışım. Kararlıydım okur. Köşeye sıkışana kadar kararlıydım.Birinin söyledikleri karşısında elimden bir şey gelmediğini fark edene kadar kararlıydım.
 Hep derler ki lise dostlukları,arkadaşlıkları çok bambaşkadır diye. O kadar doğru ki aslında. Bu nedenledir ki lise bana birbirinden değerli birçok arkadaş kazandırdı. Kimisini elimde tuttum kimisi kayıp gitti. Lise dostluklarım arasında herkesten ayrı tuttuğum canımın içi iki kişiyi hep ayırdım sonra fark ettim ki aslında tam arka sıramda oturan bir canımın içini de görmezden geliyormuşum. Rastgele aynı muhabbet içinde bulunduk ve hayat hikayesini dinleme fırsatı buldum. Evet gerçekten bir hayat hikayesi vardı. Eve geldiğim de ''biz yakın arkadaş olacağız''dediğimi hatırlıyorum. Nitekim öyle de oldu. Korudum,kolladım,ders çalıştırdım,trip attım,bağırdım,kızdım ama bir o kadar da değer verdim. Şimdi o canımın içi dediğim insan koskoca bir yol ayrımında
 Koskoca iki seçenekten ikisi arasında bir o tarafa bir bu tarafa gitmesi.Şimdiye kadar ona da inat ettirdim,sözler verdirttim,asla düşündüğün şey olmayacak dedim,asla pes etmek yok dedim. Bir yere kadar iyi getirdik bu sözleri okur. Ama sonra karşımıza aşılmaz engeller çıktı. Yine denedik,yine çabaladık.Onun umudunun bittiği yerde devreye benim umudum girdi. ''hadi gül dedim'' sonra ''nasıl iyi hissedeceksen öyle yap''dedim. Bugüne kadar çok aklımı kurcaladı bu yol ayrımı. Ama birinin ''ben şimdi ne yapacağım'' demesinden sonra asla o kadar sakin kalamıyorsunuz işte.
 Yine bir yerler de küçük umutları yeşil tutmaya çalışıp duruyorum şimdi. ''hadi biz bunu yaparız''deyip duruyorum ama sonu gelmeyecek gibi hissetmeye başladım.Bu yazıyı yazıyorum çünkü büyük ihtimalle görmeyecek ve umutların solup gittiğini fark etmeyecek. Yarın sabah yine yüz yüze geldiğimizde yeni bir umut kapısı aralayacak yine pes etmeden çabalamaya devam edeceğiz. Pazartesi,salı,çarşamba.. Saat umutlar tükendiyi vurduğunda bitecek asıl her şey. Ama sevgili okur bu olayda kararlı olmanın çok kenarındayım şuan.Pes etmenin hemen dibindeyim. Ancak yine diyorum ki belki yarın güneş umut dağıtmak için doğar ''yavrim''

16 Mayıs 2014 Cuma

Soma - Cinayet

     Bugün Hocamızın tahtaya yazdığı bir cümle ile yazabildim şu yazıyı. Cümle şuydu  'hayat bazen bir can sıkıntısıdır çünkü..' 
 Farkındalık kelimesi yorucu geliyor insana. kararmadan önce oysa ne de güzeldi gökyüzü. Ölümler, doğumlar, acılar var olduğu sürece sıkıcı gelecek farkındalık. 1..2...3... Yüreklerimiz o kadar üzülecek ki sevmeye yorulacak bazen.
     Canımız yanacak, kömüre dönecek. Bir ev değil, her ev hissedecek. Gün gelecek duygusal hissettiğimiz bu karanlık resmileşecek. Babalarımız, kardeşlerimiz, ekmek parası için çalışan işçilerimizi özleyeceğiz mesela. yanıcaz, kor olucaz bu acı hasretle. Öyle ki sıkılmaya vaktimiz kalmaycak. Sürekli olarak hissettiklerimiz o kadar ağır basacak ki hissetmeye gerek duymadığımız duygular olacak.10..11..12... 
     Açlık olacak, yoksulluk, acı dolacak, Toklar aç hissedecek kendini.
     Sıkıntıdan değilde bir ümitle geçecek saatler. Haber istenecek, yollar gözlenecek. Yüzlerde ki karanlık zamanla tek tek düşecek kalplere. 24...25...26.. 
Kapıdan kapıya koşarken hissetmeyecek insan sıkıntıyı. Cesetlere.. hayır. Yüzleri siyah nurla kaplı cansız bedenlere bakılacak, aranacak, sorulacak. 67..68...69...
    Siyah giyilecek zevkten değil kederden. Acıyı belirtmeyi istediğinden.
 Kader diyecekler buna bir daha kararacak yüzler, ki bazılarınınsa insanlığı kararmakla kalacak sadece.
   Bir ibllis gösterecek yüzünü sinsi sinsi gelecek, yardım eli gibi gözükürken yumruk olarak inecek o el. susturmaya çalışacak oysa ki insanlar susarak acılarıyla anlaşacaklardır.

128...129...

223..224...

253...254..

Ana olmayanlar ana hissedecek kendini, ağlayacak hiç görmediği çocuğuna. Sıkılmaya vakit kalmayacak usta.

Yüreğimiz dopdoluyken beynimiz boş kalmayacak..

290+.... 290+.... 290+.... 76 milyon... Tüm insanlık...

Neyzen Tevfik’in dörtlüğü sanki Evren’den Erdoğan’a uzanan süreci anlatıyor: 
“Türkü yine o türkü/Sazlarda tel değişti/ 
Yumruk yine o yumruk/ Bir varsa el değişti.”
İyi oldu bu değişim: 
Eski Türkiye”, modası geçmiş bir dipçikle yönetiliyordu. 
Yeni Türkiye” copla, tekmeyle, tokatla yönetiliyor. 
Diktatörlüğün fıtratında var çünkü bu... 
İtiraz sevmiyor, protestoya dayanamıyor. 
Önünde el pençe divan durulmadı mı, öfkeleniyor, saldırganlaşıyor. 
Ama milletin gözü açıldı; o diklendikçe halk da dikleniyor. 
Üniversiteye gidiyor, talebe ayağa kalkıyor. 
Anayasa Mahkemesi’ne gidiyor, hukuk karşısına dikiliyor. Danıştay’a gidiyor, hataları bahsi açılıyor. 
Konuğu geliyor; demokrasi dersi dinliyor. 
Maden bölgesine gidiyor, yuhalanıyor. 
Kendi kabarttığı öfke dalgası, tehlikeli bir şekilde kendisine yöneliyor. 
O mukadderattan kaçmak için, “İnlerine gireceğiz” dediklerinden bir esnafın marketine girip saklanıyor. 
Orada da yüzüne yüzüne hesap soruluyor. 
Çaresiz, tokatı konuşturuyor.
O TOKAT HEPİMİZE \ Can DÜNDAR






































                                              


Korkmuyor musunuz” diye sormuştum Zonguldak’ta bir madenci ağbime. “Korkup da napacan” demişti, “korkuyla yaşanmaz ki.”Kocaman harflerle ‘önce güvenlik ’ yazıyordu önünde konuştuğumuz duvarın üstünde.Önce düşük maliyet.Önce yüksek kâr.Önce maksimum kapasite.Önce karanlık .Önce sessizlik.Önce duman.Önce ölüm.Şimdi kriz masalarında kifayetsiz bir telaş.Hiçbir yaraya derman olmayan başsağlığı mesajlarımız, gözyaşlarımız.“Çizmelerimi çıkarayım mı” diyor mahşerin ortasında çok yüksek kapasiteli bir kalp sahibi,“Ambulans kirlenmesin.” Bir de temizlik maliyeti eklenmesin masraflarınıza benden ötürü.Hadi şimdi gider pusulasına yazın kardeşlerimizin vasiyetlerini.Vergiden düşün babasız kalan çocukların acısını.Soğuk rakamlar üzerinden bir hayat kurun karanlık ve ıslak maden dehlizlerinde.Bu işin sorumlularını affetmeye hiçbir kulun gücü yetmez. Bunu ancak Yaradan yapabilir.Allah sizi affetsin.Çıkarın o pahalı çizmelerinizi.Dünya daha fazla kirlenmesin.
        Yılmaz ERDOĞAN - ÇİZMELER













tüm yaşananlar yetmezmiş gibi sağ kalan işcilerimiz tehdit edilmekte, dayak yemekte, ağza alınmayacak küfürler duymakta. O analarımıza dava etmesin para teklif edilmekte.. Hepimizin yüreği yandığı şu günlerde birileri yine kendini aklama, söz geçirme derdinde.

'Bu bayram iyi hasılat yaptım :) karşı komşumuz cevat amca bile para verdi inanabiliyor musun? arkadaşlar kız kaçıran, çikolata, patlangaç, mantar tabancası için bütün paralarını harcadı valla. hatta mehmet tam dört top alıp hepsini patlattı. ben sadece 2 lira harcadım günlük. okul açılırken defter, kalem, silgi paramı ben çıkarıp verince annem babam çok şaşıracak. yüzlerini imdiden görür gibiyim.' -Hüseyin'in günlüğü \ 28 Temmuz 2013


'Bugün bir şey yazmak istemiyorum aslında. sınıfımızda selim vardı ya. babası babamla aynı madende çalışan, bugün babası... babam sürekli ağlıyor, çok arkadaşı madende şehit olmuş... Şehit ne demek ki? -Ferhat'ın günlüğü \ 4 Ekim 2013


'Canım kızım diye severdi beni.. Annem şimdi bir yandan ağlıyor bir yandan 'yetimim' diye sarılıyor bana. Annemde sıcak ama babamın kınalısıydım ben, şimdi annemin yetimimi oldum?  Babam  hiç mi yok artık? hiç?... -Azra'nın günlüğü \ 14 Mayıs 2014

#soma #işkazasıdeğilcinayet #kazadeğilcinayet

-Beril.

15 Mayıs 2014 Perşembe

Ne yazarsak, Ne söylersek acımızı anlatamayız. Tek yürek olduk kor düşen yüreklerimizle. Yarabbi bu nasıl acıdır? Haber saatini beklerken korku kaplıyor hepimizi. bir yandan bilmek bir yandan da öğrenmemeyi dilemek..
 KOCA BİR YASTAYIZ
çok özür diliyorum bu konuda yazılacak çok söz var sinirlerim, sinirlerimiz o kadar bozuk ki ne cümle kurabiliyoruz ne de dinleyebiliyoruz.. Babalarımız, Amcalarımız, Kardeşlerimizi orada kanımızı, canımızı, işcimizi, evlatları için ter döken temiz,ter temiz insanlarımızı kaybettik. inanın ki yazamıyorum.
HEPİMİZİN BAŞI SAĞOLSUN..
-Beril

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Soma

Daha önce hiçbir yazıyı yazarken kelimelerin boğazımda düğümlendiğini hissetmemiştim. Bilmiyorum belki de hiçbirinde bu kadar içten hissetmemiştim.Cümlelerin,yazının devamını nasıl getireceğimi bilmiyorum ilk defa.
 Burası Türkiye. Burada alnının teriyle ekmek kazanan insanlara verilen tek hediye ölümdür
Nasıl anlatılmalı bu facia? Nasıl dökülmeli kelimelere bilmiyorum. Gözyaşımız şimdi hangi renk akmalı bilemiyorum.Hani hep bir yerlerde okuduk gözyaşının rengi olmuyor diye. Bugün işte tam da bugün anladık gözyaşının renginin ne kadar siyah olduğunu. Onların varlığından bir haber olduğumuzu fark ettik bugün. Çığlıklarını,yaşadıklarını duymadık. Duysak bile geri dönüp bakmadık.Çünkü bizler rahattık. Elimizde milyarlık telefonlar,marka kıyafetler,televizyonumuz,aşk acımız,saçma sapan triplerimizle yaşayıp gidiyorduk.
Ama bugün ilk defa dikkatimizi çekti gökyüzü. Kararmıştı çünkü. Yaşadığımız utancı,yası o bile kaldıramamıştı. ''Kader,kısmet''diyerek geçiştiren insanlıktan nasibini almamış kişiler için ağladı bugün gökyüzü. Bir umut onların kirliliklerini temizleyebilirim diye düşündü ama olmadı işte.Olmayacakta.
Bugün dostlar işte tam da bugün farkında olmanın günüdür.Ülkemizin her yerinde yaşanan binlerce facianın farkında olma zamanıdır.
Şimdi bakıyorum da ne kadar da kıymetliymiş onun çorapları. Bizimkiler onun yanında aslında hiçbir şeymiş. Çoluk çocuğuna ekmek götürebilmek için canını riske atan milyonlarca insan. Nasıl affettireceğiz kendimizi inanın bilmiyorum. Bu acının tarifinin ne olduğunu da bilmiyorum.Teşhis edilmek için bilgisayarlara verilen fotoğrafların hüznünüz nasıl atacağız bilmiyorum.Hangi kelime temizleyecek kalplerimizi şimdi onu da bilmiyorum.
nasıl teselli edilir onlarca yürek aklım almıyor. Ama dediğim gibi burası Türkiye. Burada maden işçilerinin bir değeri yoktur. Sebep olunan facianın arkasından aksilik bunlar diye bahsedilebilir.Alın terinin bir önemi yoktur. Önemli olan çalıp yemektir bu ülkede. Kimse daha önce beyaz bakabildi mi bu dünyaya onlar kadar merak ediyorum.
Bugün ey okur kara bir gün. Siyaha boyanan bir gün. Bugün kelimelerin boğazda düğümlendiği gün.Bugün vicdanlarımızın çığlık attığı gün.Bugün somada ki insanlarla tek yürek olduğumuz gün.Bugün gözyaşımızın siyah aktığı gün.Vicdan azabı çekiyorum okur.Elimizden bir şey gelmediği için,öylece kayıp gittikleri için vicdan azabı çekiyorum.Kömürden kararmış yüzleri,kıyafetleri ile bizden temiz olan insanların suratlarına şimdi nasıl bakacağız diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Evet bugün yas günü bugün ve niceleri.Bizleri nasıl affedecekler diye düşünüyorum.Sonra onların kalplerinin bizden çok daha büyük olduklarını anımsıyorum.Sevgili abilerimiz,babalarımız,emekçilerimiz.Siz ekmeğin en helalini kazandınız. Siz bu dünyadan en saf şekilde ayrıldınız.Hepinizin mekanı cennet olsun.
-Özlem